Ruhun mürekkeple dansı

0
49

Şeyh Hamdullah heyecanla o zaman Amasya Valisi olan II. Beyazıd’ın huzuruna çıktığında kendisinden Osmanlılar’a özgü bir yazı geliştirmesi istenir. Kırk gün kaybolan Şeyh Hamdullah ortaya hat sanatıyla çıkar.

Yazı, bazen dökülür şairin kaleminden olur hasret, bazen olur aşk… Olur bazen ferman, olur bazen ölüm… Dolanır yüzyılları yazı, getirir anıları. Kalbinden akar hattatın sayfalarına, sanat olur yazı. Değişik açılardaki harflerden oluşan, İslamiyetin ilk dönemlerindeki, Arap harfleri; o dönem “magili” denen oldukça ilkel bir alfabeymiş. Küfe kentinde zamanla ortaya çıkan “kufi” isimli yazı biçimi hızla gelişerek yayılmaya başlamış. İslamiyet’in ilk zamanlarında antilop derisine yazılan kuranlar, hadisler ve Hz. Muhhammet’in mektupları bu yazı tipi ile yazılmış. Uzun dönem kullanılan “kufi”, kakmalarla ve çiçek motifleriyle süsleme sanatı olarak Selçuk Mimarisi’nde karşımıza çıkıyor. Günümüzde çok az kalmış olmasına rağmen hala bazı camilerde ve yapılarda “kufi” kullanan hattatlara rastlanıyor.

Yakut ekolü

13. yüzyılda Amasya’da yaşayan Yakut isimli bir Türk hattat, o güne kadar kullanılan altı alfabeyi birleştirerek, “aklam al sitta (altı biçim)” isimli görsel açıdan üstün ve okunaklı bir yazı yaratır. Yakut hat tarihine, harflerin kullanımına esnek bir biçim veren ilk kişi olur. Yakut’un yarattığı “altı biçimli” yazı, Tuhfe-i Hattatin’de bahsedilen 58 çeşit yazının temelini oluşturmuş bulgaria private tours.

Ve hat doğar…

Yakut’un geliştirdiği yazı 15. yüzyıla kadar Osmanlılar’da da kullanılır. II. Beyazıd’ın baş hattatı yine Amasyalı olan Şeyh Hamdullah, istek üzerine yeni bir yazı geliştirir ve “Yazının Kıblesi” sıfatını kazanır.

Tulut ve Nakş tarzına yeni bir anlayış getiren Şeyh Hamdullah’ı II. Beyazıd tarafından o kadar çok severmiş ki, mürekkep hokkasını tutarmış. O dönemde bir sanat olarak kabul edilmeyen, bir araç olarak kullanılan yazı, Şeyh Hamdullah ile sade ve estetik özellikleri olan bir sanat dalı halini alır. Bu yeni sanat o kadar ilgi görür ve ilerler ki hattatlar birbirleriyle adeta bir yarış içine girerler. Şeyh Hamdullah’ı geçenlere “ikinci şeyh”, “üçüncü şeyh” dendi. 17. yüzyılda altın çağını yaşayan A hat sanatı, yalnız Osmanlı sanatını geliştirmekle kalmamış, aynı zamanda sarayın duvarlarını aşıp halka estetik zevkini de aşılamış. 18. yüzyılda Yakut Ekolü’nü devam ettiren ünlü Ahmed Karahisarı ve öğrencisi Haşan Çelebi muhteşem hatlarıyla tüm stillerin üzerine çıkarak “hattatlığın zaferi Karahisari” olarak tarihe geçmişler.

Hattatların Sultanı

19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda önemli yeri olan hat sanatıyla padişahlar da ilgileniyor durumdaydı. Bu padişahların en ünlüsü Mustafa Rasim Efendi’den ders alan Sultan II. Mahmut’tur. Topkapı Sarayı, Şeyh-ül İslamlık binası için yaptığı eserler başyapıt olarak nitelendirilen II. Mahmut’a “Hattatların Sultanı” lakabı takılmıştı Vuslat’ın yıldönümü.

Türk sanatçıların üstünlüğü…

Günümüzde de yapılan hat sanatında Türk hattatların yeteneklerini ve ustalıklarını en iyi şekilde anlatan söz hiç kuşkusuz; “Kur’an Mekke’de ilham oldu, Mısır’da hikaye edildi ve İstanbul’da yazıldı” sözüdür. Asırlarca birçok insana geçim kaynağı yaratan hat sanatı matbaanın bulunmasıyla bu özelliğini kaybetmiş. Günümüzde bazı devlet ve özel kuruluşlar tarafından yaşatılmaya çalışılan Türk tarihi için özel bir anlam taşıyan hat sanatının üstün örnekleri her zaman müzayedelerde tutkunları tarafından izleniyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz