Ana Sayfa Blog

Şuşik Kalesinin Özellikleri ve Fethi

0

Kale Hakkında Genel Bilgi

Şuşik Kalesi, Kürt dilinde adını aldığı yüksek bir dağın zirvesinde yer alır. Sultan Haşan oğlu Ziyaeddin tarafından yaptırılmış olan bu kale, gökyüzüne doğru baş çekmiş bir yalçın kayanın üzerinde konumlanmıştır. Dörtgen şeklindeki bu küçük kale, stratejik ve savunması zor bir noktadadır. Tarih boyunca ani ölümlere sahne olmuş ve birçok asker için ölüm yeri olmuştur.

Kuşatma Öncesi Hazırlık

İslâm ordusu, kalenin altından bir top atımı uzaklıktaki alanda toplandı. Ordunun kalabalığı denizler gibi büyüktü. Kuşatma başladığında, kalenin yukarısındaki ve aşağısındaki pusu noktalarından Müslüman gaziler tüfeklerle ilerlemeye başladı. Kale savunması yaylım toplar ve tüfeklerle karşılık verdi. Bu çatışmada 70 asker şehit düştü Ziyaeddin Kalesi ve Avnik Kalesi.

Kumandan Seydî Ahmed Paşa, bu zorlu ortamda ordunun moralini yüksek tutmak için beylerbeyileri ve diğer komutanları hediyelerle ödüllendirdi ve onları kendine bağladı. Ardından dört pare uzun şahî topları kalenin doğu tarafındaki tepelere yerleştirerek siperler kuruldu ve kale içine yaylım top atışı gerçekleştirildi. Bu atış sırasında, kale içinde Şuşik beyinin amcasının oğlu Çendedan Şüca Bey top gülleleriyle öldü ve kale içinde büyük bir karmaşa yaşandı.

Kale Tırmanışı ve Müslüman Gazilerin Başarısı

Kalenin duvarlarının yıkılan kısımlarından Müslüman gaziler, ip cambazları gibi tırmanarak kaleye giriş yaptı. Bir gün süren yoğun çatışmanın ardından, ertesi sabah kale burçlarına İslâm ordusunun bayrakları dikildi. Kale içinde kalan Kürtler, Osmanoğlu askerlerinin üstünlüğünü kabul ederek teslim oldular.

Esirler ve Kale Malzemeleri

Kale kapısına getirilen yedi önemli Kürt beyine, Mustafa Bey’in kaleden kaçtığı söylenerek bir tuzak kuruldu. Seydî Ahmed Paşa, bu yalan bilgiye güvenmeyip beyleri sorguladı ve kale içine 700 asker yerleştirerek kontrolü sağladı. Şuşik beyinin sarayına girilerek tüm mal varlığına el konuldu. Tüm Kürt eşkıyaları dışarı çıkarıldı ve 3.000 tüfenk, 6.000 kılıç ile diğer silahlar toplandı Walking Guided Tours Ephesus.

Fethin Sonuçları

Böylece Şuşik Kalesi İslâm ordusu tarafından ele geçirildi. Kale fethi tamamlandıktan sonra durum Erzurum Veziri Mehmed Paşa’ya bildirildi. Bu zafer, hem askeri hem de bölgesel kontrol açısından önemli bir dönüm noktası oldu. Şuşik Kalesi’nin yüksekliği ve zorlu coğrafyası nedeniyle kuşatması uzun ve çetin geçmiş, ancak stratejik planlama ve cesaret sayesinde başarılı bir şekilde ele geçirilmiştir.

Ziyaeddin Kalesi ve Avnik Kalesi

0

Ziyaeddin Kalesi’nin Konumu ve Yapısı

Ziyaeddin Kalesi, Azerbaycan Şahı Ziyaeddin tarafından inşa edilmiştir ve Azerbaycan topraklarında yer almaktadır. Yalçın kayalıklar üzerine oturmuş, dörtgen şeklinde uzunlamasına bir yapıya sahiptir. Erzurum sınırlarına yakın olan kale, stratejik bir konumda bulunur ve bölge sancağının hududunu oluşturur. Kalede dizdarı ve neferatları vardır, ancak kumandan veya kethüdayeri yoktur.

Kale içinde bir camii ve yaklaşık altı yüz adet toprak örtülü, tek katlı ev bulunur. Ayrıca bir han, bir hamam ve kırk ile elli arasında dükkân mevcuttur. Bölge taşlık ve Kürt diyarı olduğundan şehir çok büyük veya çok mamur değildir; fakat halkı cesur, yiğit ve Allah’a bağlı, hünerli insanlardan oluşmaktadır.

Ziyaeddin Kalesi’nin Ilıcaları

Ziyaeddin Kalesi yakınlarında Araş Nehri ve Van Gölü kenarında, Erciş Kalesi’ne de yakın bir ılıca bulunur. Bu ılıca, Tanrı’nın lütfu olarak beş-altı ayrı kaynaktan çıkar ve kaynaklar birbirine onar ile on beşer adım uzaklıktadır. Bazı kaynaklar buz gibi soğuktur, bazıları ise öyle sıcaktır ki çömlekte bulgur kaynar gibi kaynar. Ayrıca buz gibi soğuk bir kaynak, diğerine bitişik olarak şadırvan gibi fışkırır ve içinde baş veya paça ütülenebilir Walking Tour Ephesus.

Bazı kaynakların etrafına yapılar inşa edilmiştir, ancak çoğu açık ılıca olarak kalmıştır. Sular o kadar güçlüdür ki birer değirmen döndürebilecek kapasitededir. Vezir fermanıyla kaleden askerlerin yarısı ve ağaları sefere memur edilmiş, bu kaynaklar askerlerin ve halkın kullanımına sunulmuştur.

Avnik Kalesi’nin Konumu ve Yapısı

Avnik Kalesi, Ziyaeddin Kalesi’nin batısında, yine Azerbaycan topraklarında yer alır. Ziyaeddin Şah tarafından yapılmış olan bu kale, daha sonra Süleyman Han’a itaat etmiştir. Yalçın kayalıklar üzerine inşa edilmiş, dört köşe ve yüksek bir yapıya sahiptir. Kalenin savunması güçlüdür ve stratejik konumu sayesinde bölgeye hâkimdir.

Avnik Kalesi çevresinde dağlar ve taşlık araziler bulunur. Kalenin yüksekliği ve sağlam taş yapısı, düşman saldırılarına karşı dayanıklılık sağlar. Buradan batıya doğru 9 saatte dağları ve taşlık alanları aşarak başka kalelere ve stratejik noktalara ulaşmak mümkündür.

Ziyaeddin ve Avnik kaleleri, hem askeri hem de sivil kullanım açısından önemli yapılar olup, bölge halkının güvenliği ve kontrolü için stratejik öneme sahiptir. Ziyaeddin Kalesi’nin ılıcaları, Avnik Kalesi’nin ise yüksek ve sağlam yapısı, bu kaleleri hem yaşanabilir hem de savunulabilir kılar. Bölge halkı, bu kaleler sayesinde hem güven içinde yaşamış hem de tarımsal ve hayvansal üretimlerini sürdürmüştür Hınıs Kalesi ve Çevresi.

Hınıs Kalesi ve Çevresi

0

Hınıs Kalesinin Biçimi ve Yapısı

Hınıs Kalesi, Erzurum’dan güneye doğru üç konak mesafededir. Altın Halkalı Köprü’den düz bir yol izlenerek ulaşılır. Kale, yüksek bir tepenin yalçın kayalıkları üzerine inşa edilmiştir ve dörtgen bir şekle sahiptir. Taştan yapılan bu sağlam kale, Âd Kalesi’ni andırır. Uçsuz bucaksız bir ovanın ortasında, eğimli bir zemine oturur. Kalenin çevresinde göklere yükselen kayalıklar vardır ve duvarlarının boyu yaklaşık onar zira’dır. Kalenin fırdolayı büyüklüğü yaklaşık 6.000 adımdır. Kuzey tarafında bir kapısı bulunur ve çevresi dik bir kayalık eğimle çevrilidir Şuşik Kalesinin Özellikleri ve Fethi.

Kalenin İç Suları ve Savunma Sistemi

Hınıs Kalesi’nin doğu tarafında tatlı su akan bir dere vardır. Kalenin duvarı dibine ustaca yapılmış demir kafesler yerleştirilmiş, böylece nehirden başka canlıların geçişi engellenmiştir. Bu akarsu, kaleden aşağı bostanlara su sağlar ve balık geçişine izin vermez. Kalenin ana kapısı da akarsuyun çıkışına yakın konumlanmıştır.

Kale İçindeki Yerleşim ve Yapılar

Kale içinde yaklaşık 1.200 adet Kürt evi bulunmaktadır. Bu yerleşimde yedi mihraplı bir cami ve diğerleri mescit olarak kullanılır. Ayrıca bir han, bir hamam ve küçük bir çarşı vardır. Tüm yapılar toprak örtülüdür; kiremit kullanılmamıştır. Halkın tamamı Mahmudî Kürtlerinden oluşur ve hayvancılık yaparlar. Bölgedeki insanlar, hayvanlarıyla birlikte Hınıs’ın batısındaki Bingöl yaylasına çıkarak tazelenirler.

Askeri Düzen ve Kumandanlar

Malazgird Kalesi beyi, Erzurum eyaleti sancakbeyi olarak 3.000 silahlı Mahmudî askerle Hınıs Kalesi’ne gelmiştir. Askerler zırh ve silahlarla donatılmış, başlarına çelenk takılmıştır. Vezir fermanıyla askerlerin öncüsü Alacaatlı Haşan Ağa, çarkacı ve Baki Paşa dündar (ardçı) olarak tayin edilmiştir. Gazi Seydî Ahmed Paşa 53.000 askere kumandanlık yapmış ve 12 pâre şahı darbzen ile iki kolumboma top verilmiştir Ephesus Guides.

Hınıs’tan Doğuya Yolculuk

Paşa ve ordusu Hınıs Kalesi’nden Şuşik Kalesi’ne yönelmiştir. On bin kadar asker Hınıs sahrasında konaklamış, doğu tarafında sarp ve kayalık dağlar altından uçurumları geçerek altı saatte Hasbek Köyü’ne ulaşmışlardır. Hasbek Köyü, 200 evli Kürt köyüdür. Buradan dokuz saat süren bir yolculukla devam edilmiştir ve 200 atlı yiğit askerle sefere devam edilmiştir.

Venedik’in Kent Devleti Oluşu ve Yeni Kimliği

0

Venedik tarihindeki önemli dönüm noktalarından biri, 888-912 yılları arasında hükümdarlık yapan Doge Pietro Tribunus’un Venedik’i bir civitas yani kent devleti haline getirmesidir. Bu gelişme, sadece siyasi bir değişim değil, aynı zamanda Venedik’in kendi kimliğini oluşturma sürecinde attığı güçlü bir adımdır.

Doge Pietro Tribunus, aynı zamanda şehrin imarına büyük katkı sağlayan liderlerden biri olarak tanınır. Venedik’in Büyük Kanal’ının (Canal Grande) girişine bir zincir çektirmiştir. Bu uygulama, Doğu Roma’nın (Bizans) başkenti Konstantinopolis’te de Haliç girişine konulan zinciri andırmaktadır. Bu durum, Venediklilerin Bizans kültürünü yakından izlediğini ve ondan ilham aldığını gösterir Venedik’in Güçlenme Süreci ve Bizans’tan Bağımsızlaşması.

Doğu’ya Bağlı Bir Batı Şehri

Venedik halkı, kendi yönetim biçimlerini “Serenissima” yani “En Huzurlu Cumhuriyet” olarak adlandırmıştır. Bu ad, şehrin huzur ve düzen arzusunu yansıtır. Ancak Venedik’in bu huzura ulaşmasında Doğu dünyası, özellikle de Bizans büyük rol oynamıştır.

Kent, başlangıçta Bizanslı Aziz Teodoros’un (San Teodoro) koruması altındayken, 828 yılında İskenderiye’den getirilen Aziz Marcus’un (San Marco) naaşıyla birlikte koruyucu aziz değişmiştir. Bu değişim, sadece dini bir yenilik değil, aynı zamanda Bizans otoritesinden uzaklaşmanın sembolü olmuştur. Artık Venedik, kendi kararlarını veren, kendi kutsal figürünü seçen bir şehir haline gelmiştir.

Bu iki aziz, bugün San Marco Meydanı’nın deniz tarafında yer alan ve “Adalet Sütunları” olarak bilinen iki granit sütun üzerindeki heykellerle anılmaktadır. Sütunlar, hem şehrin tarihi hafızasını canlı tutar hem de Venedik’in eski ve yeni koruyucularını simgeler.

San Marco Kilisesi’nin Doğuşu

Tarihi kaynaklara göre, 4 Mart 829’da San Marco’nun naaşını barındıracak bir şapelin inşasına başlanmıştır. Bu yapının aynı zamanda Dükalık Sarayı’nın (Doge Sarayı) şapeli olması da planlanmıştır. Rönesans yazarı Francesco Sansovino’ya göre, bu şapelin ilk temeli 10. Doge Giustiniano Partecipazio tarafından atılmış, ancak inşaat tamamlanamamıştır. Ardından kardeşi Giovanni çalışmaları devam ettirmiştir.

Ne yazık ki, 976 yılında çıkan büyük bir yangında bu ilk şapel, Doge Sarayı ve Aziz Teodoros Kilisesi ile birlikte yanmıştır. Daha sonra göreve gelen I. Pietro Orseolo (976-978), yanan şapeli görkemli bir kilise olarak yeniden yaptırmıştır. Bu yeni yapı, Aziz Marco’nun naaşını barındırmakla kalmayacak, aynı zamanda Venedik’in dini ve siyasi gücünü yansıtacaktır Daily Sofia Tour.

Bir Mimari ve Kültürel Sembol

San Marco Kilisesi’nin yapımı uzun yıllar sürmüştür. Sansovino’ya göre, kilise 1071 yılında tamamlanmıştır. Bu kilisenin inşasında yalnızca mimari ustalık değil, aynı zamanda Venedik’in Doğu ile olan derin ilişkisi de yansıtılmıştır. Atina, Yunan adaları ve Mora gibi yerlerden getirilen değerli taşlar ve sütunlar, yapının görkemini artırmıştır.

Bu kilise, sadece bir ibadet yeri değil, aynı zamanda Venedik’in bağımsız kimliğini ve Doğu’dan aldığı ilhamla şekillenen özgün kültürünü simgeleyen bir anıt haline gelmiştir.

Sonuç olarak, Doge Pietro Tribunus’tan başlayarak Aziz Marco’nun naaşının getirilişi ve San Marco Kilisesi’nin inşasıyla birlikte Venedik, Bizans etkisinden sıyrılarak hem dini hem siyasi anlamda kendi kimliğini oluşturmaya başlamıştır. Bu süreç, Venedik’i Orta Çağ Akdeniz dünyasında benzersiz bir şehir devleti haline getirmiştir.

Venedik’in Güçlenme Süreci ve Bizans’tan Bağımsızlaşması

0

Venedik, tarih boyunca hem Batı hem de Doğu dünyasıyla güçlü bağlar kurmuş önemli bir liman kentidir. Ancak Venedik’in güçlü ve bağımsız bir devlet haline gelme süreci, zaman içinde şekillenmiştir. Bu süreçte Bizans İmparatorluğu’nun zayıflaması, Venediklilerin yeni arayışlara yönelmesine neden olmuştur.

Güvenli Bir Sığınak Arayışı

Bizans yönetimi kendi iç meseleleriyle uğraşırken, Venedikliler saldırılara karşı daha güvenli bir yer arayışına girmiştir. Bu nedenle lagünler üzerine kurulmuş olan ve yüzün üzerinde adadan oluşan Venedik, zamanla korunaklı bir liman olarak öne çıkmıştır. Venedik’in bağımsız bir şehir devleti olarak tarih sahnesine çıkışı 9. yüzyıldan sonra gerçekleşmiştir Private Sofia Tours.

Bu dönemde Venedik’in yönetim merkezi Malamocco’dan, bugünkü tarihi şehir merkezi olan Rivoalto’ya (şimdiki adıyla Rialto) taşınmıştır. Bu taşınma 810-811 yıllarında, Doge Agnello Partecipazio’nun Frank saldırılarına karşı gösterdiği savunma başarısından sonra olmuştur. Her ne kadar bu değişim 9. yüzyılda gerçekleşmiş olsa da, yeni arkeolojik bulgular, San Marco Meydanı’nın geçmişinin 7. yüzyıla kadar uzandığını ortaya koymaktadır.

Venedik ve Bizans Etkisi

Tarihçiler, Venedik’in kuruluşunun “tabula rasa” yani boş bir sayfa anlayışıyla mı başladığı yoksa mevcut Bizans mirası üzerine mi inşa edildiği konusunda farklı görüşler öne sürmektedir. Ancak tarihçi Maria Pia Pedani’ye göre, Venedik muhtemelen Bizans kültürünün etkisiyle doğmuş ve yüzyıllar boyunca bu etkiden beslenmiştir.

Pedani, Venedik’in Avrupa’nın Doğu’ya açılan kapısı olduğunu ve şehirdeki Bizans izlerinin hem siyasi hem de kültürel ilişkilerden kaynaklandığını belirtir. Özellikle deniz ticaretinin gelişmesiyle Venedik, 9. yüzyılda artık sadece Bizans’ın değil, Akdeniz’in güçlü bir oyuncusu haline gelmiştir. Hatta bu dönemde Güney İtalya’daki Bizans donanmasına destek verebilecek kapasiteye ulaşmıştır.

Bağımsızlık Adımları ve Aziz Mark’ın Getirilmesi

Her ne kadar 9. yüzyılın başlarında Venedik, yasal olarak Bizans’a bağlı olsa da, Venedik liderleri (Doge’lar) zamanla daha bağımsız hareket etmeye başlamıştır. Başlangıçta Bizans İmparatoru’na sadık kalmışlar ve ondan aldıkları saray unvanlarını bir onur saymışlardır. Ancak zamanla, Venedik kendi çıkarlarını ön planda tutan ve bağımsız kararlar alan bir yönetim anlayışına geçmiştir Gentile Bellini ve Fatih Sultan Mehmed Portresi.

Bu bağımsızlık arayışının en sembolik olaylarından biri, 828 yılında yaşanmıştır. Venedikli iki tüccar, Buono da Malamocco ve Andrea da Torcello (Rustico lakaplı), Müslümanların elindeki İskenderiye şehrinden, Hristiyanlar için çok önemli olan İncil yazarı Aziz Mark’ın (San Marco) naaşını kaçırarak Venedik’e getirmiştir. Bizans bu olaya karşı çıkmasına rağmen, Venedikliler bunu bir güç gösterisi olarak görmüş ve Aziz Mark’ı şehirlerinin koruyucusu ilan etmişlerdir. Bu olay, Venedik’in hem dini hem de siyasi anlamda yeni bir kimliğe bürünmesinde dönüm noktası olmuştur.

Siyasi Özerklik ve Yeni Bir Dönem

Tarihçi Ennio Concina’nın da belirttiği gibi, 9. yüzyıl Venedik için Bizans’ın otoritesinden uzaklaşarak kendi özerkliğini kazanmaya başladığı bir geçiş dönemidir. Bu süreçte hem ticari hem de siyasi gücü artan Venedik, artık Doğu ve Batı arasında önemli bir köprü haline gelmişti. Şehir, bu dönemde hem dini hem de kültürel anlamda yeni bir kimlik inşa ederek bağımsız bir güç olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.

Gentile Bellini ve Fatih Sultan Mehmed Portresi

0

Venedikli ressam Gentile Bellini (1429-1507), Rönesans döneminin tanınmış isimlerinden biridir. Onun yaptığı Fatih Sultan Mehmed portresi, yalnızca sanatsal bir eser değil, aynı zamanda Osmanlı ile Venedik arasında yıllarca süren ilişkilerin bir sonucudur. Bu portre, iki farklı kültürün birbirine olan ilgisinin ve diplomatik bağlarının da bir göstergesidir.

Bellini’nin İstanbul’a gelişinin arka planını anlayabilmek için önce Venedik tarihine ve bu şehrin Bizans ve Osmanlı ile olan ilişkilerine bakmak gerekir Venedik’in Kent Devleti Oluşu ve Yeni Kimliği.

Venedik’in Doğuşu

Venedik ismine ilk olarak Roma döneminin ünlü yazarlarından Yaşlı Plinius’un (MS 23-79) Naturalis Historia adlı eserinde rastlanır. Orta Çağ kaynağı olan Chronicon Altinate ise “Venecie” olarak bilinen bataklık bir alandan söz eder. Bu bilgilerden yola çıkarak, “Venedik”in başlangıçta bir şehir değil, geniş bir bölgeyi ifade ettiği anlaşılmaktadır.

Padova kent müzesindeki bir belgeye göre, Venedik 25 Mart 421 tarihinde üç Padovalı din adamı (Aldebertus Faletrus, Thomas Candianus ve Zeno Daulus) tarafından kurulmuştur. Bu bilgiye göre Venedik, ilk olarak Rivoalto (bugünkü Rialto) adlı bölgede bir kilise etrafında gelişmeye başlamıştır. Francesco Sansovino adlı Rönesans yazarı da bu bilgiyi destekler ve 421 yılında San Giacomo adlı kilisenin yapıldığını, 422 yılında ise kutsandığını belirtir.

Venedik’in kuruluşunun 5. yüzyılın ilk yarısına denk geldiği düşünülmektedir. Bazı tarihçilere göre ise Venedik’in gerçek anlamda kurulması, Hun Hükümdarı Attila’nın 452 yılında Kuzeydoğu İtalya’daki Aquileia kentini yıkmasından sonra olmuştur. Gotlar ve Hunlardan kaçan halk, lagün içindeki adalara sığınarak burada yeni bir hayat kurmuştur. Bu adalar hem doğal savunma sağlamış hem de güvenli bir liman olmuştur.

Bizans ile İlk Temaslar

Venedik’in Bizans İmparatorluğu ile ilişkileri 6. yüzyılda başlar. Bu dönemde Bizans İmparatoru Iustinianos’un (527-565) fetihleriyle Venedik, Ravenna yönetimine bağlanmıştır. 697 yılında, Bizans tarafından atanan ilk Dük (Doge), lagün bölgesinde bulunan Herakleia’da göreve başlamıştır.

742 yılında Venedik’in yönetim merkezi Herakleia’dan Malamocco’ya taşınmıştır. Bu gelişme, Bizans’ın zor zamanlar yaşadığı İkonoklazm dönemi (727-843) ve Arap saldırıları ile aynı zamana denk gelir. Bu olaylar, Venedik’in siyasi ve ticari olarak daha bağımsız bir yapıya yönelmesine neden olmuştur Sightseeing Sofia.

Bir Rönesans Bağlantısı

Venedik’in tarih boyunca Bizans ve sonrasında Osmanlı ile kurduğu ilişkiler, şehrin Doğu Akdeniz’de önemli bir güç olmasını sağlamıştır. Gentile Bellini’nin İstanbul’a gelişi ve Fatih Sultan Mehmed’in portresini yapması da bu uzun ilişkiler zincirinin bir halkasıdır. Bellini, yalnızca bir sanatçı olarak değil, aynı zamanda bir kültür elçisi olarak da tarihte yerini almıştır. Onun portresi, Doğu ve Batı’nın bir araya geldiği özel bir anın simgesidir.

Fatih Sultan Mehmed’in Ziyaret Yeri ve Eserleri

0

Fatih Sultan Mehmed’in Türbesi ve Eserleri

Fatih Sultan Mehmed’in türbesi, İstanbul’da büyük bir kutsal alan olarak bilinir. Türbenin temelini atan askerler, toprağı tevhit ve zikirlerle doldurmuşlardır. Bugün, Fatih Sultan Mehmed’in türbesi ve çevresindeki cami, medrese, han, hamam, aşevi, çarşı ve pazar, onun yapısının birer parçasıdır. Bu eserler zamanla cennet gibi kutsal bir makam haline gelmiştir Fatih Sultan Mehmed’in Ziyaret Yerleri.

Fatih Sultan Mehmed’in türbesi, nur dolu bir cennet bahçesi içinde yer almaktadır. Türbenin duvarları, zarif kâşî çinilerle süslenmiştir. Gümüş ve altın şamdanlar, beyaz mumlar ve çeşit çeşit buhurdanlarla donatılmış bu türbe, büyük bir güzellik ve huzur barındırır. Ayrıca, türbenin başı tarafındaki alemler, altın ve gümüşten yapılmış şamdanlarla çevrilidir.

Türbenin içinde yer alan güzel yazılı Kur’an’lar, Allah’ın arslanı Ali’nin mübarek kabrinde de bulunan yazılarla benzerlik göstermektedir. Ayrıca, Eyyub Sultan’ın kabrinde bulunan sanatlı avizeler de Sultan Ahmed Camii’nde görülebilir. Fatih Sultan Mehmed’in türbesinin bulunduğu alanda bir su kuyusu da bulunmaktadır. Ziyaretçiler, bu suyu içerek hafakan hastalığından Allah’ın izniyle şifa bulduklarına inanırlar Tours Ephesus.

Fatih Sultan Mehmed’in Eserleri

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u fethedikten sonra pek çok önemli eser inşa ettirmiştir. Bu eserlerin her biri, onun büyük bir lider ve dini değerlere saygılı bir yönetici olduğunu gösterir. Ayrıca, türbesinin çevresinde yer alan yapılar, onun izinden giden sultanlar tarafından da eklenmiş ve bu alan daha da kutsal hale getirilmiştir. Fatih Sultan Mehmed’in yaptırdığı bu eserler, bugüne kadar çok sayıda ziyaretçiye ev sahipliği yapmaktadır.

Fatih Sultan Mehmed’in Zamanındaki Evliyalar ve Diğer Kabir Sahipleri

Fatih Sultan Mehmed’in hocası ve İstanbul fetihinde büyük rol oynayan Şeyh Akşemseddin de büyük bir evliyadır. Akşemseddin, Şeyh Hazreti Akşemseddin olarak da tanınır ve çok sayıda eser bırakmıştır. Akşemseddin’in doğum yeri Şam’dır ve Hazreti Ebubekir soyundan gelir. Bu soy, Akşemseddin’in mübarek parmağındaki bir eksiklikle de doğrulanmıştır.

Şeyh Akşemseddin, İstanbul’un fethi sırasında Fatih Sultan Mehmed’e İstanbul’un ne zaman fethedileceğini haber vermiştir. 857 (1453) yılının Rebiülevvel ayında, İstanbul’un fetih günü belirlenmiş ve o tarihte İstanbul fethedilmiştir. Akşemseddin’in ömrü boyunca yazdığı yüzlerce eser, onun ilmindeki derinliği gösterir.

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’a geldiğinde, Ebu Eyyub El-Ensari’nin kabrini aramaya başlamıştır. Akşemseddin, Eyyub El-Ensari’nin kabrini bulduğunda, cesedin mührüyle birlikte taptaze olarak bulundığını bildirmiştir. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed, Eyyub El-Ensari’nin kabrine saygı göstererek bu kutsal alanı ziyaret etmiştir.

Fatih Sultan Mehmed’in Ziyaret Yerleri

0

Fatih Sultan Mehmed’in Türbesi

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u fethederek Osmanlı İmparatorluğu’nu büyük bir güç haline getiren padişahtır. Vefatından sonra cenazesi, Üsküdar’ın Maltepe semtinde, İstanbul’a yakın bir alanda defnedilmiştir. İstanbul’daki Fatih Camii’nin mihrabı önünde, özel bir İrem bahçesinde, büyük bir kubbe altında yatmaktadır. Allah rahmet eylesin.

Fatih Sultan Mehmed’in vefat tarihi 886 (1481) yılıdır. Saltanatı 31 yıl sürmüş ve 51 yıl yaşamıştır. Onun doğum tarihi 834 (1431), tahta çıkışı ise 847 (1444) yılında, sadece 13 yaşında iken gerçekleşmiştir. Ancak ilk saltanatı kısa sürmüş ve 855 yılında, yani 21 yaşında ikinci kez tahta çıkmıştır. Bu dönemde Edirne’de tahta geçmiştir Guided Tours Ephesus.

Fatih Sultan Mehmed, bilginleri ve şairleri seven, zengin gönüllü bir padişahtı. Tarihe önemli izler bırakmış ve İstanbul’u büyük bir medeniyetin merkezi haline getirmiştir.

Ebu Eyyub El-Ensari’nin Türbesi ve Fatih’in Ziyareti

Ebu Eyyub El-Ensari, İslam’ın büyük sahabelerinden biridir. Resulullah, Mekke’den Medine’ye hicret ederken devesini Ebu Eyyub’un evinin önüne çökertmiş ve orada misafir olmuştur. Hz. Peygamber’in kabri, Ebu Eyyub’un evinin yakınlarındadır ve Ebu Eyyub, bu nedenle Peygamberimizin en yakın dostlarından biri olarak kabul edilir.

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u fethettikten sonra Ebu Eyyub El-Ensari’nin kabrini aramaya başladı. Yedi gün süren araştırmalar sonunda, Akşemseddin Hazretleri kabrin yerini buldu. Akşemseddin, bir orman içine girdi ve seccadesini sererek dua etti. Bir süre sonra seccadeyi kaldırdığında, Ebu Eyyub El-Ensari’nin kabrini bulmuşlardı.

Kazı yapıldığında, taşların altında “Hazâ kabru Ebu Eyyubı Ensarî” yazılı bir mermer taş ortaya çıktı. Eyyub El-Ensari’nin cesedi, zamanın etkisiyle taptaze ve safranla boyanmış bir kefene sarılıydı. Sağ elinde ise bir tunç mühür vardı. Bulunan bu taş, Ebu Eyyub’un türbesinin kesin yerini gösterdi ve böylece Fatih Sultan Mehmed, bu kutsal yeri ziyarete etti Fatih Sultan Mehmed’in Mimarla Yüzleşmesi.

Fatih Sultan Mehmed’in Yaptığı Diğer Ziyaretler

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un fethedilmesinden sonra birçok dini ve tarihi mekanı ziyaret etmiş ve Osmanlı topraklarındaki önemli şahsiyetlerin kabirlerine olan saygısını göstermiştir. Bu ziyaretler, sadece bir padişah olarak değil, aynı zamanda dini değerlere saygılı bir yönetici olarak da büyük bir anlam taşır.

Fatih Sultan Mehmed’in Mimarla Yüzleşmesi

0

Mimarbaşı ile Fatih’in Yüzleşmesi

Fatih Sultan Mehmed, çok disiplinli ve adaletli bir padişahtı. Bir gün, cami inşaatı yapan mimarbaşıyı kızarak cezalandırmıştı. Sebebi, caminin Ayasofya kadar yüksek olmamış olması ve iki direğin kesilmiş olmasıydı. Mimarbaşı, Fatih Sultan Mehmed’e bu durumu deprem riski nedeniyle açıklamıştı. Ancak Fatih, öfkesine yenik düşerek mimarın iki elini kesmişti. Mimarbaşı, bundan sonra şeriat mahkemesine başvurmuş ve Fatih’e karşı şikâyetçi olmuştur Fatih Sultan Mehmed’in Ziyaret Yeri ve Eserleri.

Mahkemede Şeriat Hükmü

Mimarbaşı, Kadı’nın huzurunda şikâyetini dile getirmişti: “Sultanım, ben bir usta mimar ve mühendis olarak camiyi alçak yapmak zorunda kaldım. Ama bu yüzden iki elim kesildi ve artık geçimim zorlaştı.” Kadı, Fatih’e karşı şeriatın gerektirdiği şekilde hareket etmesi gerektiğini belirtmişti. Fatih Sultan Mehmed, “Emir şer’in” diyerek kanunlara uygun hareket edeceğini belirtmişti. Ancak kadı, caminin alçak olmasının ibadeti etkilemediğini ve taşın değerinin önemli olmadığını, önemli olanın bir adamın kıymeti olduğunu söylemişti. Kadı, Fatih Sultan Mehmed’e mimarın hakkını vermesi gerektiğini hatırlatarak, “Kanun önünde herkes eşittir, sen de bu adamın elini keserek hata yaptın.” demişti Guided Ephesus Tour.

Fatih’in Mimarbaşı’na Yardımı

Kadı, sonunda Fatih Sultan Mehmed’e, “Şeriat gereği mimara maaş vermelisin” demişti. Sultan, “Beytülmale zarar vermeyelim, kendi maaşımdan verelim.” diyerek her gün mimara yirmişer akçe vermeyi kabul etti. Mimarbaşı, bu teklifi kabul etti ve Fatih Sultan Mehmed’in helallik isteği üzerine, “Dünyada ve ahirette helâl olsun” diyerek barıştı.

Mimarlıkta Yeni Dönem

Fatih Sultan Mehmed, şeriatın gerektirdiği şekilde hareket edip, adaleti sağladıktan sonra, mimarbaşı olan Abdal Sinan bu camiye ek binalar eklemeye başladı. Ayrıca Ali Kuşçu, Fatih Camii avlusunda çok değerli bir bilimsel eser bıraktı. Ali Kuşçu, burada Müslüman çocuklara Kur’an öğretimi yapılan binanın önünde, “Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin?” (Furkan, 45) ayetini esas alarak bir güneş saati yapmıştır. Bu saat, yeryüzünde eşi benzeri olmayan bir yapıydı.

Fatih Sultan Mehmed’in İzleri

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u büyük bir sanat ve mimarlık şehri haline getiren padişahtı. Hem yönetimiyle hem de inşa ettiği eserlerle, Osmanlı İmparatorluğu’nu güçlü ve mamur bir hale getirdi. Bu cami, onun yalnızca bir padişah değil, aynı zamanda bir sanatçı ve bilim insanı olarak da büyük bir miras bıraktığını gösterir. Fatih, şeriat kadısına itaat ederek adaletin her zaman ön planda tutulması gerektiğini de göstermiştir.

Leonardo da Vinci’nin Çizimi ve Osmanlı-Floransa İlişkileri

0

Günümüzde Fransa’nın Bayonne kentinde bulunan Leon Bonnat Müzesi’nde sergilenen küçük bir çizim, bu döneme ait nadir kanıtlardan biridir. Bu çizim, Leonardo da Vinci tarafından mürekkeple yapılmış olup, Floransa ile Napoli arasındaki çatışmaların Osmanlı İmparatorluğu’nun 1480’teki Otranto Seferi ile nasıl şekillendiğini göstermektedir. “Pazzi Komplosu”nun da bir sonucu olan bu çatışmalar, aynı zamanda Osmanlı’nın Batı’daki etkisinin arttığını gösteren önemli bir dönemeçtir. Bu dönemde, düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışıyla, Osmanlı ve Floransa arasındaki ilişkiler şekillenmiştir Fatih Sultan Mehmed ve Lorenzo de’ Medici.

Mehmed ve Lorenzo Arasındaki Sanat Bağlantısı

Mehmed ve Lorenzo, hem birbirlerine karşı saygılıydılar hem de sanata olan ilgileri sayesinde ortak bir zemin buluyorlardı. 1480 yılında Sultan Mehmed, bronz sanatına olan ilgisi nedeniyle Venedikli ve Floransalı bronz işçilerini ve madalyon oymacılarını İstanbul’a davet etti. Bu dönemde, Lorenzo’nun favori sanatçılarından Bertoldo di Giovanni tarafından yapılan madalyonlarda, Sultan Mehmed’in zaferi klasik bir ikonografiyle kutlanıyordu. Bu madalyon, adalet duygusuyla hareket eden Sultan Mehmed’in, Lorenzo’ya duyduğu minnettarlığı simgeliyordu. Lorenzo, Giuliano’nun öldürülmesinin ardından tam bir adalet duygusuyla davranmıştı.

Cem Sultan ve Portresindeki Gizem

Portrede, Sultan Mehmed’in yanında yer alan genç adamın kimliği, tarihçiler tarafından merak konusu olmuştur. Bu kişi büyük olasılıkla Cem Sultan’dır. Cem, babası öldüğünde sadece 22 yaşında olan ve hayatı boyunca Batılı güçlerin elinde esir kalan bir şehzade olarak dikkat çeker. Cem Sultan, 1495’te Napoli’deki Castel Capuano’da, muhtemelen zehirlenerek ölmüştür. Cem Sultan, Osmanlı tahtı için tehdit oluşturabilecek bir figürdü ve birçok farklı güç tarafından esir alınmış, çeşitli kalelerde hapis tutulmuştu Fatih Sultan Mehmed ve Lorenzo de’ Medici.

İtalyan Kadifesi Bir Detayın Önemi

Portredeki genç adamın kıyafeti, dönemin önemli bir detayını gözler önüne seriyor: İşlemeli İtalyan kadifesi. 13. ve 14. yüzyılda Doğu’dan ithal edilen ipekler, İtalya’da çok değerliydi. 15. yüzyılda ise İtalyan kadifesi, Doğu pazarında oldukça talep görüyordu. Bu kıyafet, İtalya ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki kültürel ve ticari etkileşimin bir simgesi olarak değerlendirilebilir. Topkapı Sarayı Hazine Dairesi’nde sergilenen İtalyan kadifesinden yapılmış kaftanlar, bu etkileşimin somut örneklerindendir.

Rönesans ve Doğulu Karakterler

Rönesans dönemi, Doğulu karakterlerin portrelerinin oldukça popüler olduğu bir zaman dilimiydi. Bu tür portreler, Batı ile Doğu arasındaki kültürel köprüleri ve etkileşimleri simgeliyordu. Cem Sultan’ın portresindeki bu ince detaylar, sadece tarihsel değil, aynı zamanda kültürel bir bağın da işareti olarak karşımıza çıkmaktadır.