Ana Sayfa Blog Sayfa 4

Fransız Meşrutiyet Devri

0

Meşrutiyet Devri (1789-1792)

Bu genel ayaklanmanın ardından 1791 yılında bir kurucu meclis toplandı ve bir İnsan ve Yurtdaş Hakları Bildirisi yayınladı. Ardından da ulusal egemenliğe dayanan bir anayasa hazırlayarak monarşinin yetkilerini sınırlandırdı. Bu anayasa, halk tarafından seçilecek bir parlamentonun yasama ve yürütme yetkilerini kralla paylaşmasını öngörmekteydi.

Kanunları hazırlamak, bütçeyi tasdik etmek ve hükümetin icraatını kontrol etmek görevleri meclise verildi. Ayrıca “İnsan Hukuku Beyannamesinin esasları uygulamaya konuldu.

“İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi”nin uygulamaya konulması ve bir halk meclisinin yürütme erkini ele alması, Fransa’da feodal kurumları yıktı. Zaten halk yığınlarındaki soylulara karşı gelişen öfke, pek çok soylunun topraklarını bırakarak diğer Avrupa ülkelerine kaçmalarına yol açtı.

Fransa’daki tüm bu gelişmeler, tüm Avrupa açısından çok önemli sonuçlar doğuracak, sadece gelecek yılların değil, yüzyılların da içsel dinamiklerini kökten değiştirecekti.

Avrupa’da herkes, feodal sınırlamalardan kurtulan bir Fransa ekonomisinin büyük bir gelişme göstereceğini, bunu ise Fransa’yı, uluslararası ticaret alanında rekabet edilmesi çok zor bir güç haline getireceğini öngörebiliyordu. Üstelik böylesi bir ekonomik büyümenin, eskisinden çok daha güçlü bir Fransız askeri gücünü besleyebilecek durumda olması, kuvvetle muhtemeldi.

Öte yandan Fransa’da ortaya çıkan, insan haklarından, eşitlikten ve özgürlükten yana bu düşünce hareketinin tüm Avrupa’ya yayılması, mevcut monarşilerin geleceğini tehdit etmesi de, kaçınılmazdı.

Başlarda burjuvazi, kralı ve liberal görüşlü soyluları safına çekerek Fransa’nın toplumsal ve ekonomik yapısında, her üç tarafın da çıkarlarına olan düzenlemeleri yapmak hesabındaydı. Ama böylesi müttefikler bulamadı karşısında. 16. Louis, yetkilerinin sınırlanmasına razı olmamakta direndi. Ayrıca o tarihlerde Fransa’da liberal aristokratlar yoktu, hepsi tutucuydu ve eski düzenin geri gelmesini istiyorlardı.

Habsburg hanedanı

Bu durumda hem kral hem de soylular, Habsburg hanedanından imparator II. Leopold’e güveniyorlardı. II. Leopold, 1791 yılında, diğer Avrupa devletlerince de desteklenecek olursa, Fransa Devrimine karşı askeri güç kullanılabileceğini duyurdu. II. Leopold, aynı zamanda Fransa kraliçesi Mari Antoniette’nin kardeşiydi.

Kralın mutlakıyet idaresini yeniden kurmak için içerde isyan çıkartması, dışarıda ise Fransa’nın düşmanlarıyla işbirliğine gitmesi sonucu, 1792’de cumhuriyet ilan edildi.

Read More about Fransız Devrimi

Fransız Devrimi

0

Fransız Devrimi veya Fransız İhtilali (1789-1799), Fransa’daki mutlak monarşinin devrilip, yerine cumhuriyetin kurulması ve Roma Katolik Kilisesi’nin ciddi reformlara gitmeye zorlanmasıdır. Avrupa ve Batı dünyası tarihinde bir dönüm noktasıdır.

Devrim Öncesi

Fransa Kuzey Amerika’daki tüm kolonilerini 1763 tarihinde, Yedi Yıl Savaşları sonunda imzalanan Paris Antlaşması ile İngiltere’ye kaptırmıştı. İngiltere, Yedi Yıl Savaşları’nın mali yükünü, yeni vergilerle kolonilerden çıkartmaya kalkışınca; bu durum Kuzey Amerika kolonilerinde huzursuzluk yaratmıştı. 1774 yılında OnüçKoloni’nin başlattığı Amerikan Bağımsızlık Savaşı 1776 yılında bağımsızlık ilanıyla sürmüştü. Fransa ise bu çatışmalara, büyük boyutlarda mali destek vererek dolaylı olarak katılmıştı.

Bu savaş harcamaları ve giderek artan saray masrafları dolayısıyla Fransız monarşisi de mali yönden tükenmişti. 1789 yılında 16. Louis, soyluları toplayıp toprak mülkiyeti üzerinden vergi alınmasını istediğinde; soylular, parlamentonun toplanmasını istediler. 1614 yılından beri toplanmamış olan parlamento, soylular, din adamları ve halktan seçilen üç kamaradan oluşuyordu.

Parlamentonun toplanması, toplumsal yapıdaki çelişkilerin de ortaya çıkmasına neden oldu. Bir yanda soyluların ve din adamlarının ayrıcalıklı durumu diğer yanda da burjuvazi ve halktan temsilcilerin arasında parlamentoda ciddi sorunlar ortaya çıktı.

18. yüzyılın başlarından beri Fransa dış ticaretinin kat kat artması, varlıklı bir burjuvazi oluşturmuştu. Bu sınıflar, artık sahip oldukları ekonomik güce karşılık gelecek bir politik güç istiyorlardı. Feodal yapının ve monarşinin kaçınılmaz sonucu olan sosyoekonomik sınırlamaların kaldırılmasından yanaydılar.

Parlamentonun toplanmasıyla orta sınıftan halk, özellikle varlıklı sınıflar, monarşiye karşı savaş açtılar. Bir anayasayla monarşinin yetkilerinin sınırlandırılmasını, iç gümrük duvarlarının kaldırılarak iç ticaretin serbestleştirilmesi, vergilerin yeniden düzenlenmesi ve yönetimde daha fazla hak elde etme talebinde bulundular.

Kuşkusuz bu talepleri 16. Louis kabul etmedi. Orta sınıf, peşine diğer halktan unsurları da katarak 14 Temmuz 1789 günü Bastille hapishanesine saldırdı. Hapishane ele geçirilip mahkûmlar salıverildi.

Fransız Devrimi 1789-1815 yılları arasında beş farklı dönem yaşayarak devam etti.

Read More about Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi

Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi

0

İstanbul’daki Bizans Ortodoks patrikliğinin en eskisi olarak Aya İrini gösterilir. Ve bu kiliseden sonra, patriklik makamının Aya Sofya ya, daha sonra Fatih Camisinin yerinde bulunan havariler kilisesine, 16 yy sonlarına dek Draman’daki Pammakaristos’a, buradan da Aya Vlahernai’ye (Blakernon Saray kilisesi), Balat’ta ki Aya Dimitriyos Kanobu’ya ve en sonda (1601 yılından itibaren) şimdiki patrikhane kilisesi Aya Gergios’a (Aya Yorgi) geçtiği bilinir.

Bu kilise acıldiğinda önemli bir yangın geçirerek hasar görünce, devrin padişahi Sultan I Ahmet, Sultanahmet meydanında kendi camisinin inşasında çalışan işçilerin bir kısmını buraya göndererek kilisenin onarımına yardımcı olmuştu. Şimdiki, bir kimsi ahşap patrikhane binası 1797 dendir ama çok onarım görmüştür.

Ama ilk patriklik kilesi Aya İrine den önce de bir dinsel makam vardı İstanbul da. Burası, büyük olasılıkla, şimdiki tophane- Salıpazarı sırtlarında, Kadiriler Yokuşunda ki Haci Piri camisinin üzerine yapıldığı ve havari Adreya sın 1 yy da kurduğu Aveon Makeveon kilisesiydi. Bunun üzerine 4 yy da yeni bir kilise yapıldı. (Demek ki, patriklik makamının serüveni, ta 4 yy dan da eskiye gidiyor.)

İstanbul piskoposluğunu da Tophanede bir süre yaşayan havari Andreas kurmuştur. Bunun arkadaşı ve Hıristiyanlığın öncülerinden Stakis, İstanbul un ilk patriği olarak da kabul edilebilir.

Fenerdeki patrikhane binası, görünüş olarak mütevazi sayılır. İdare binalarının bir kısmı ashaptır. Aya Yorgi kilisesi ise giriş avlusunun doğusunda, kubbesiz, basit sayılabilecek bir mimari eserdir. Fener Cibali yangınlarından büyük zararlar gören patriklik her defasında yeniden inşa edilerek bugünkü görünümüyle zamanımıza ulaştı.

Aya Yorgi kilisesi, beşik tonoz çatılı ve orta ölçekte bir bazilika. Apsis tarafında dizili yaldız çerçeveli ikonaları (ikonastasis) da çok göz alıcı. Kilisede bir de patriklik tahtı bulunuyor. Sağ ve sol yanda, kilisenin orta nefinden sütunlarla ayrılmış dar iki nef (şahın) var. Sag nefin duvar tarafında duran üç adet tabut, kilisenin en heyecan verici rölikleridir. Bunlar, Azize Teofano, Omonia (Solomonia) ve Eufemia’dir. Özellikle Eufemia nın gümüş işlemeli tabutu, başlı başina bir sanat eseridir.

(Eufemia 16 eylül 307 senesinde öldürüldü. Kadıkoydeki yel değirmenin olduğu yerdeki kilisede 7 yy la kadar korundu sonra adliye sarayının arkasındakı matriyuma getirildi imparator Heraklios.)

ilk Yahudiler

Solomoni… Çocuklar, İÖ 168 deki ilk Yahudilerdendi. İnaçlari nedeniyle anaları Solomoni’nin gözlerinin önünde tek tek idam edildiler. En son çocuğunun idamından sonrada Solomoni çektiği acıya daha fazla dayanamayarak, kendini ateşe atıp yaşamına son verdi.

Sahil caddesi olan Abdülezel’in bir üstündeki Sadrazam Ali Paşa Caddesinde bulunan patrikhane kompleksine, merdivenli girişin sonundaki kapıdan ulaşılıyor. (Caddeye adını veren Abdülezel Paşa, 1897 Yunan harbinde şehit olan kahraman bir komutandı.

Bu merdivenlerin tam karsısındaki siyah kapı, hep kapalı durur ve hiç açılmaz. Çünkü Osmanlılara karşı Rumları ayaklandırdığı gerekçesiyle 27 Nisan 1821, Ortodoks patriği V Gregorios, Sultan Mahmut II döneminin sadrazamı Benderli ali paşanın emriyle asılarak idam edilmişti bu kapının önünde.

Read More about Fransız Meşrutiyet Devri

Aziz Sergios ve Bakkhos

0

4.yy. basinda, Imparator Maximianus döneminde martir olan bu iki asker azizin bayram günü 7 Ekim’dir. Hiristiyanligi kabul ettikleri için asker elbiselerinden mahrum edilen azizler sehrin bir ucundan digerine kadin giysileri içinde teshir edilmislerdir. Imparator onlari Ziridler’in yasadigi bölgenin yakinina gönderir fakat burasi Maximianus’un etki alaninin disindadir.

Böylece hiristiyan inancini yaymayi basarirlar. Ancak, Bakkhos Barbalisson’da kamçilanarak, bir kaç gün sonra da Sergios Rusafa’da basi kesilerek öldürülür. Sergios ve Bakkhos’a atfedilen asker aziz kimligi çok açik degildir, bu iki genç aziz asker kiyafetinden çok saray giysileri ile tasvir edilmistir. Bazen ellerinde uzun bir mizrak tutarlar. 7.yy. basina ait bugün Kiev’de bulunan bir Sinai ikonasinda ve Bizans dönemi kilise resim programlarinda tasvirleri görülür.

Her iki aziz II.Basileios ve Simeon Metaphrates Menologyalarinda bassiz olarak tasvir edilmislerdir (Kazhdan-Sevcenko 1991: 1879). Ayrica, 7.yy.’a ait Kibris’ta bulunan gümüs bir kasede Sergios veya Bakkhos’u tasvir ettigi kabul edilen bir figür vardir. Çünkü figür imparatorluk korumalarinin kiyafeti ile tasvir edilmistir .

Istanbul’da Jüstinyen ve Theodora tarafindan adlarina ithaf edilmis bir kilise bulunmaktadir. Günümüzde Küçük Ayasofya Camii olarak taninan yapi plan açisindan Ayasofya’ya benzer. Kare içinde çapraz eksenlerde eksedralarla genisletilmis sekizgenden olusan kilise Istanbul’un en ünlü merkezi yapisidir. Yaklasik 531′de insa edilen kilisenin içinde arsitravda imparator ve imparatoriçenin adlarinin geçtigi bir kitabe bulunmaktadir. Yapi 16.yy. basinda II.Beyazit döneminde Bab-üs saade agasi Küçük Hüseyin Aga tarafindan camiye çevrilmistir. Sergios ve Bakkhos’un baslari ile diger röliklerin burada korundugu bilinmektedir (Mango 1991: 1879).

Aziz Panteleemon

Nikomedia’da dogan ve 305′de aziz bir ‘Anargyroi’di . Bayram günü 27 Temmuz olan Panteleemon pagan senatör Eustorgios’un ogluydu. Önemli doktorlardan Euphrosynos ile tip bilimi çalismistir. Hiristiyan rahip Hermolaos, Panteleemon’u Asklepios’un, Hippokrates’in, Galen’in ve imparator Maksimianus’un taptigi diger tanrilarin var olmadigina ikna etmistir.

Panteleemon, hastalari Isa’nin adi sayesinde iyilestirdigine inaniyordu. Azizin mucizelerle hastalari iyilestirmesi ününün yayilmasina ve Imparator Maksimianus’un da öfkesinin artmasina neden oldu. Dogaüstü güçleri, azizin yapilan iskencelere dayanmasini saglamistir: içinde kursun kaynayan bir fiçiya atilmis fakat ates aniden sönerek kursun sogumustur; arenada vahsi hayvanlar saldirmak yerine azizin önünde diz çökmüsler, cellatlarin mizraklari balmumu gibi erimistir. Son olarak basi kesilmis, boynundan kan yerine süt akmis ve öldürüldügü yerdeki zeytin agaci ürün vermistir. Panteleemon kültü hem bati hem dogu imparatorlugunda popüler olmustur (Kazhdan-Sevcenko 1991: 1572-1573).

Panteleemon, tasvirlerinde genellikle piramidal bir doktor kutusu tutar. Yasamindan çesitli sahneler Nerezi’de, Sinai’de bir vita ikonada ve Simeon Metaphrates’in Menologyasi’nda tasvir edilmistir (Kazhdan-Sevcenko 1991: 1573).

Read More about Hippodrom’daki Euphemia Kilisesi

Hippodrom’daki Euphemia Kilisesi

0

Euphemia’nin rölikleri Khalkedon’daki kiliseden 615-626 yillarindaki Pers saldirilari sirasinda imparator Herakleios tarafindan Hippodrom’un bitisigindeki eski Antiochos Sarayi’nin kiliseye çevrilen kabul salonuna konmus ve kiliseye Euphemia adi verilmistir. Altigen planli yapinin her cephesi yarim daireler yani eksedralarla genisletilmistir. Dogudaki nis apsis olarak kullanilmis ve içine synthronon yerlestirilmistir. Önünde kiboriumlu altar, templon ve soleanin izi bulunmaktadir. Bu izlere göre kilisenin kutsal alaninin restitüsyonu da yapilmistir. Verisi olmamakla birlikte büyük olasilikla kilisenin bir ambonu da bulunmaktaydi (Akyürek 1999: 179-180).

1939 yilinda Hippodrom’un kuzeybatisindaki hapishane binasi yikildiginda üzerinde freskolar olan bazi duvarlar ortaya çikmis; arastirmaci A.M.Schneider yapinin Azize Euphemia Martiriumu oldugunu tesbit etmis ve 1942 yilina kadar kazi çalismalari devam etmistir. Kazi bölgesinin 4-5 m. yüksekliginde moloz ve toprak ile kapli olmasi yapinin en azindan duvarlarinin alt seviyede korunmasini ve planinin anlasilmasini saglamistir. 1948′de Adliye Sarayi insasi sirasinda yapinin bir kismi ne yazik ki yikilmaktan kurtarilamamistir (Akyürek 1999: 180).

Ikonoklast Imparator V.Konstantin döneminde (741-775) kilise ve azizenin rölikleri çesitli saldirilara maruz kalmis, naos cephanelik ve ahir olarak kullanilmistir. Theophanes’in anlattiklarina göre; 765′de Imparator V.Konstantin Euphemia’nin röliklerini tabutuyla birlikte denize atmis, ancak Tanri rölikleri korumus ve tabutun Lemnos adasina gitmesini saglamistir (Akyürek 1999: 180-181).

Ikonoklast dönemden sonra Imparatoriçe Eirene zamaninda Khalkedon piskoposu rüyasinda röliklerin Lemnos adasinda oldugunu ögrenir. Theophanes’in anlattiklarina göre; 22 yil sonra röliklerin geri alinarak Istanbul’a getirilmesi ile kilise yeniden azizenin kült merkezi olur. Kilise onarilip temizlenirken muhtemelen freskolar da yenilenmistir. Rölikler Bizans imparatorlugunun yikilisina kadar burada kalir (Akyürek 1999: 181-182).

Novgorod’lu Anthony

1200 yilinda Istanbul’a gelen Rus haci Novgorod’lu Anthony’den, Euphemia’nin bedeninin sur disindaki bir kilisede muhafaza edildigi, Hippodrom’daki kilisede ise bos tabutunun bulundugu ögrenilmektedir (Akyürek 1999: 182).

1204-1261′de Latin istilasi sirasinda tahrip olan kilise 13.yy. sonlarinda yenilenerek freskolarla bezenmistir ki bu freskolarin bir kismi günümüze ulasmistir. 14.yy.’da Khalkedon Türklerin eline geçince kilise Khalkedon Metropolitligi’nden Istanbul Patrikligi’ne baglanir. 14-15.yy.’da Euphemia kültünün tüm Ortodokslar için önemini hala korudugu Istanbul’u ziyaret eden Rus hacilardan ögrenilmektedir. Yapinin yikilisi hakkinda fazla bilgi yoktur. A.M.Schneider’e göre islevini yitiren yapi 16.yy.da yikilmistir. Ancak muhtemelen fetihten sonra rölikleri Patriklik kilisesi olan ve bugün Fethiye Camii olarak bilinen Pammakaristos kilisesine götürülmüstür. Altin muhafaza içindeki kolu gibi bazi rölikleri bugün Patrikhane’de korunmaktadir (Akyürek 1999: 182).

Günümüze ulasan freskolarda tasvir edilen 14 sahnede azizenin yasam öyküsü izlenebilmektedir:

Bunlar; Euphemia’nin dogumu, Tahtta oturan azizenin karsisindaki bir gruba hitap etmesi, Mahkeme sahnesi ve eziyet edilen Hiristiyanlar, Tekerlek iskencesi, Azizenin firina atilmasina ragmen yanmamasi karsisinda Viktor ve Sosthenes adli askerlerin hiristiyan olmalari, Victor ve Sosthenes’in sehit edilmesi, Azizeye iskence edilmesi, Deniz canavarlarina atilmasi, Azizeye kurulan kurt tuzagi, Kirbaçlanmasi, Azizeyi testere ile kesmeye çalismalari, Aslanlara ve ayilara atilmasi, Euphemia’nin cenazesi ve son olarak Azizenin Khalkedon konsilindeki mucizesi.

Azize Euphemia’nin Theodore Psalter’i ve Simeon Metaphrastes’in Menologyasi’nda da tasviri bulunmaktadir. Bu tasvirlerde bakire bir martir olarak maphorion ve uzun bir tunik giymis olarak görülür. Iki el yazmasinda da arenada vahsi hayvanlarla çevrilmis olarak, Asterios tarafindan tasvir edildigi gibi yakilmasi için hazirlanmis odun yigini içinde çiplak veya basi kesilmis olarak tasvir edilmistir (Kazhdan-Sevcenko 1991: 748).

Read More about Azize Euphemia

Azize Euphemia

0

Baslangiçta Khalkedon ve Konstantinopolis, zaman içinde tüm Dogu kilisesi hatta tüm hiristiyan alemi için önemli bir azize olan Euphemia, 303 yilinda Khalkedon’da (Kadiköy) Romalilarin Tanri Ares adina düzenledikleri pagan bir festivale katilmayi reddettigi için tutuklanmis ve Priskos’un emriyle uzun süren iskencelerden sonra bir rivayete göre 16 Eylül 303′de öldürülmüstür (Kazhdan-Sevcenko 1991: 747). Bazi kaynaklara göre azizeye yapilan iskenceler arasinda; hapsetme, kirbaçlama, çarka baglama, atese atma, agir taslarla eziyet, vahsi hayvanlara atma, sivri sislerle sisleme ve kizgin izgarada yakmaktan söz edilir. Bu iskenceler kuskusuz daha sonraki tarihlerde kült yaratma çabalari ile abartilmistir. Sehitlik günü 16 Eylül olan Euphemia’nin bedeni Khalkedon’da kendi adina yapilan bir kilisedeki tabutun içinde muhafaza edilmis, ancak Tios’lu Konstantinos’tan anlasildigi kadariyla azizenin bedeni hiçbir zaman görüse açik olmamistir.

Ortodokslarin

Khalkedon’un ilk hiristiyanlarindan olan Euphemia, Romalilar’in baskilarina karsi büyük bir direnis göstermis ve yerel hiristiyan cemaate öncülük ederek Khalkedonlularin sevgisini kazanmis ve burada giderek yerel bir kült olusmustur. Euphemia’nin ünü hizla yayilarak yalnizca Ortodokslarin degil, tüm hiristiyan dünyasinin önemli azizelerinden biri olmustur. Azizenin kültünün olusmasinda, kutsal bedeninin gerçeklestirdigine inanilan bir mucizenin rolü büyüktür. Euphemia’nin bedeninden sürekli akan kan, sagaltici etkisiyle mucizeler yaratarak sifa arayan insanlari buraya çekiyordu. Bu olaya 6.yy.da tanik olan tarihçi Evagrius söyle anlatir:

Euphemia’nin mezarinin sol tarafinda küçük kapilari olan bir delik vardir. Ucunda bir sünger olan uzun demir çubuk buradan kutsal kalintilara dogru uzatilip birkaç kez çevrildikten sonra çikartildiginda, süngerin kan ve pihti dolu oldugu görülmektedir”.

Konstantinopolis patrigi Theophylaktos (933-956), bu kan mucizesinin Euphemia’nin sehit edilisinin yildönümlerinde gerçeklestigini belirtir. Azize Euphemia kültünün Imparatorluk çapinda ün kazanmasi ve bir bakima resmileserek Imparatorluk kültü haline gelmesinde, sözü edilen mucizenin yani sira, 451 yilinda Khalkedon’da Euphemia kilisesinde toplanan Konsil’in de büyük payi vardir. Konsil kararlari imzalandiktan sonra Imparator Markianus kutsal sehit Euphemia’nin onuruna Khalkedon’a bagista bulunarak metropolitlik düzeyine yükseltmistir.

Tam olarak ne zaman yapildigi ve yeri bilinmemekle beraber çesitli kaynaklarda 4.yy. sonlarina dogru Khalkedon’da Euphemia adina yapilmis bir kiliseden sözedilir. Tarihçi Evagrios’a göre kilise bazilika tipindedir. Bazilikanin kuzeyine bitisik dairesel planli yapi (rotond), azizenin gümüs tabut içinde röliklerinin saklandigi martyriadir. 451 Khalkedon Konsili’nin toplandigi Euphemia Kilisesi, azizenin mezari üzerine yapilmisti. Bizans sanati arastirmacilarindan C. Mango, kilisenin Khalkedon’dan 1.5 km. uzakta oldugunu ileri sürer. R. Janin’e göreyse bazilika bugünkü Kadiköy, Yeldegirmeni sirtlarindadir ki bu görüs tarihçi Evagrios’un tanimina da uyar.

Amasya’li Asterios kilisenin zengin mozaik ve fresko bezemeye sahip oldugundan; duvarlarda Euphemia’nin sehit edilisini anlatan resimler bulundugundan bahseder. Azizenin yasamindan 4 sahneyi ayrintili bir sekilde anlatir: bu sahneler; Euphemia’nin yargilanmasi, azizenin dislerinin çekilerek iskence edilmesi, hapsedilmesi ve büyük bir atesin ortasinda yakilmasidir. Birinci ve dördüncü sahne daha sonra Hippodrom’da insa edilen Euphemia Kilisesi’nde yeniden tasvir edilmistir. Euphemia için yapilan ilk kilise 7.yy. baslarinda Khalkedon’a saldiran Persler tarafindan yikilmistir. R.Janin Istanbul’da Hagia Euphemia adini tasiyan 5 kiliseden söz eder. Bu da Istanbul’da Azize Euphemia’ya verilen önemin bir göstergesidir (Akyürek 1999: 179).

Read More about Aziz Sergios ve Bakkhos